Herkese Merhaba,

Uzun zamandır işveren markası hakkında yazmak istiyordum. Hatta büyük bir keyifle yazıp Şubat 2013’te yayınlamış olduğum “Yetenekleri Keşfedelim, Şirketimize Çekelim, Yönetelim..” isimli yazımda, ucundan kıyısından dokunmuş ve bu konu hakkında yazacağımın sinyallerini vermişim. Kısmet bugüneymiş.

Bir İK’cı olarak, işveren markası kavramının şirketler için ne kadar önemli olduğunun bilincindeyim. Ve çalıştığım şirketlerin iyi işveren markasına sahip olması, tabir-i caizse çalışılası ve tercih edilesi şirketler olması için de elimden geleni yapacağıma eminim. Çünkü günümüz rekabet ortamında üstünlük sağlamanın yolu iyi işveren markasına sahip olmaktan geçiyor. Entelektüel sermayeye değer verilen günümüzde, iyi şirket iyi çalışanlardan oluşuyorsa, yetenek olarak adlandırdığımız iyi çalışanları şirketimize çekebilmek ve elde tutabilmek gerekiyor.

Peki nedir bu son zamanlarda sık sık konuşulan işveren markası?

Yazımın başında da bahsettiğim gibi işveren markası, şirketin itibarı ve nasıl algılandığıdır. İyi bir algı oluşturabiliyorsak iyi işveren markasına sahibiz, tam tersi kötü bir itibara sahipsek kötü işveren markamız var demektir. Kısaca, şirketimizi adaylar ve mevcut çalışanlar açısından çekici ya da itici kılan her şey, işveren markasının konusunu oluşturur.

İlk olarak Simon Barrow tarafından 90’lı yıllarda ortaya atılan işveren markası kavramı, Y kuşağının iş hayatında boy göstermesiyle yeni ve kalıcı bir trend halini almıştır. Çünkü Y kuşağı önceki nesillerden çok daha farklı gereksinimlerle iş hayatına giriş yapmıştır.

Sadece ücret ile tatmin olmayan bir Y kuşağından bahsediyoruz. Y kuşağı, ücretin yanında, esnek çalışma ortamı, değer görme ve ödüllendirme, aidiyet duygusu, etkili iç iletişim, kariyer ve gelişim imkanlarına da sahip olmak istiyor. Kısacası İşveren Markası, Y kuşağının ne istediğini öngörüp, şirkette uygulamaya başlamayı içerir. Aynı şekilde, mevcut çalışanların memnun ve mutlu olmaları ile işten ayrılma oranlarının azaltılması için araştırmalar yapılması da iyi işveren markası oluşturmanın gereklerinden biridir. Üstelik bir strateji ve plan dahilinde gerçekleştirilmesi gereken bu uygulamaların, işe alımdan hatta daha da öncesinden başlaması gerektiği unutulmamalıdır.

İyi işveren markası oluşturmak için şu an aklıma gelen bir örneği paylaşmak isterim. Adaylarla ön görüşme yapan İşe Alımcıların, adayla telefon iletişimi, adayı davet etmesi, karşılaması, görüşme aşaması ve tutumu, görüşme sonrası dönüş hızı ve niteliği, adayın şirket hakkındaki ilk izlenimini oluşturacağından oldukça önem verilmesi gereken bir konu olduğunu düşünüyorum. Nasıl şirket çalışanlarına memnuniyet anketleri düzenleniyorsa, bu konuyla ilgili de adayların işe alım süreçleri ile ilgili görüşleri alınabilir.

İşveren markası uygulamalarına bir başka örnek olarak, Ocak 2015’te yayınlamış olduğum “Şirketinizde Mutluluk Başkanı var mı?” isimli yazımda bahsettiğim CHO kavramını da gösterebilirim.

İşveren markası algısı giderek yaygınlaşıyor. Siz de fark etmişsinizdir, günümüzde birçok şirket “En Gözde Şirketler”, “En İyi İşverenler” gibi başlıklarla yayınlanan listelerde yer almaya çalışıyorlar. Eskiden sadece adaylar iyi şirketlere girebilmek için rekabet ederdi, şimdi ise adayların yanında şirketler de yeteneklerin kendilerini tercih etmeleri için bir yarış halindeler. Tam da bu sebepten bugün, çalışan bağlılığı, liderlik, eğitim-geliştirme gibi İnsan Kaynaklarının yükselen değerlerini göz önünde bulunduran şirketler “İK İş Ortağı/HR Business Partner” ya da “İşveren Markası Uzmanı” gibi unvanlarda yetkin İK’cılar görevlendiriyor.

Ne hoş değil mi, keşke tüm şirketler İK’nın maliyet unsuru olmadığını kavrayıp söz konusu pozisyonlara yer verse.

Bu oldukça keyifli ve çeşitliliği olan konuyu araştırmanızı öneririm. Özellikle gözde şirketlerde kullanılmakta olan öyle yaratıcı uygulamalarla karşılaşacaksınız ki, bu şirketlerin iyi çalışanlar tarafından neden bu kadar fazla tercih edildiğini anlayacak ve “neden bizim şirketimiz de iyi işveren markasına sahip olmasın” düşüncesinden kendinizi alamayacaksınız.

Zor günler geçiren güzel ülkemin, en azından iş piyasasında fark yaratması için “iyi işveren” sayısının artması dileğimle,

Sevgiler.

Not: Yeni iş; yeni heyecan, yeni dostlar, yeni bakış açıları demektir. Enerji sektöründe faaliyet gösteren bir kuruluşta, henüz çok yeni de olsa, çalışmaya başladığımı müjdelemek istiyorum 🙂

Share This:


0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.