Bir ayrıcalıktır Marquez okumak!

Herkese Merhaba,

2016’nın ilk blog paylaşımında, hayatımda eksik etmek istemediğim tek şey olan kitap kategorisinde yazmak istedim.

Zaman geçtikçe ve kitap alışkanlığımı pekiştirdikçe belli bir konuya sahip kitaplardan ziyade, okumaktan keyif aldığım yazarların kitaplarını okumaya başladım. Ve yazar konusunda vazgeçilmezlerimden biri oldu Marquez.

Çok geç tanıştım Marquez’le. Pişman olduğumu söyleyemem, çünkü her şeyin bir zamanı ve sebebi olduğuna inanırım hep. Muhtemelen bundan yıllar önce Marquez okusaydım, ya yazdıkları bana hiçbir anlam ifade etmez ya da o upuzun romanlarına asla kendimi kaptıramazdım.

1982 yılında Nobel Edebiyat ödülünü hakkıyla kazanmış olan Marquez’in, ilk okuduğum romanı “Yüzyıllık Yalnızlık”’tı. Kendi deyimiyle, çocukluğunda etkilendiği olayları sanatsal bir dille edebiyata aktardığı en ünlü romanı. Kitabın ilk sayfasında bulunan soy ağacı, ilk aşamada insanı şaşırtıyor. Fakat Marquez’in bu soy ağacına yer vermesinin sebebini kitabı okudukça anladım, isimleri birbirine benzeyen o kadar çok karakter var ki, özellikle başlarda sık sık bu soy ağacına bakmanız gerekebiliyor. Kitabın kalın olması ve karakter sayısının fazla olması gözünüzü korkutmasın, kesinlikle okuyanı sürükleyen, hayrete düşüren, yüzünü güldüren ve gözlemleri ve aktarımlarıyla hayranlık uyandıran bu kitap, söz konusu ailenin bir üyesi haline getiriyor okuyanı.

Marquez’in, özellikle Yüzyıllık Yalnızlık’taki anlatım tarzına, edebiyatta Büyülü Gerçeklik adı veriliyormuş. Gerçekten de öyle. Romanda, neredeyse ölümsüzlüğün kanıtlanacağı aşırı sıcak ve huzurlu bir kasaba, gökyüzüne doğru kanatlanıp melek olarak hayata veda eden evin güzel mi güzel kızı, evin temelini gürültülü şekilde yiyip bitiren kırmızı karıncalar, olacakları sezebilen ve kör olmasına rağmen görebiliyormuş gibi hayatına devam eden ve kimsenin kör olduğunu anlamadan ölen yaşlı ama dinç büyükanne, akli dengesini yitirerek yıllarca kestane ağacına bağlı olarak yaşamını sürdüren büyükbaba ve şu an aklıma gelmeyen türlü türlü tuhaflıklar 🙂

Kitaptaki tüm bu akıl almaz ve gerçekliği yadsınamaz olaylara karşın, böylesi kalabalık ve deli dolu bir ailede bile fertlerin içinde hissettiği değişmeyen tek şey ise yalnızlıktı, “Yüzyıllık Yalnızlık”. Hani hepimizin durup dururken içinde hissettiği şu yalnızlık duygusu. Öylesine bizden ki…

Daha ne diyebilirim, bu roman anlatılmaz okunur.

Şu sıralar, yazarın “Kolera Günlerinde Aşk” romanını okuyorum. Onun hakkındaki düşüncelerimi de paylaşacağım blog yazımda görüşelim 😉

Hayatınızda bir kez olsun Marquez okumanız dileğimle,

Sevgiler.

Not: 17 Nisan 2014’te hayatını kaybeden Gabriel Garcia Marquez’i buradan bir kez daha anıyorum.

Share This:


0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.