Sevgili Okurlarım,

Bir daha tutamayacağım sözleri vermeyeceğim. Aylar olmuş, blog yazmak için parmaklarımı klavye tuşlarına dokundurmamışım. Kısmet bugüneymiş. Pazartesi sendromunun baş gösterdiği can sıkıcı Pazar gecesine inat mutluluğun başrol oynadığı bir konu ile karşınıza çıkıyorum.

Blogumuz İK blogu ise, “içerisinde iş ve insan mutlaka bulunmalıdır” düşüncesi ile,  şirketine bağlı mutlu çalışanlar ve yapabilecekleri konusuna değinmek istiyorum. Bugün Türker Okay’ın blogunda “Benim Şirketim / I love my company” başlıklı keyifli bir yazı okudum, bu yazıdan esinlenerek bir şeyler karalamaya çalışacağım huzurunuzda.

Bu sene Per-Yön Kongresi’ne katılamamış olmanın verdiği hüzünle, fakat teknolojinin nimetlerinden yararlanarak gitmiş kadar olmanın verdiği mutlulukla yazıma başlıyorum. GençİK eğitiminde tanıştığım Sevgili İrem Gökçel Önal Per-Yön’deki sunumunda “Çalışan bağlılığı kalptir.” diyor. Ne kadar derin ve anlamlı bir cümle olduğunu görüyor musunuz? Çalışan bağlılığı şirketin yaşamına devam etmesi için atan kalbidir. Şirket ritmi – kalp (bağlılık) ritmi ile uyumlu olmalıdır. Bir düşünün; her çalışan şirkete kendi şirketi gibi bağlı olsaydı, sanırım şirketinin başarısı için ekip arkadaşlarıyla gece/gündüz kafa yorar, gönüllü mesailer harcar, geleceğe yönelik stratejiler belirleyerek hedefleri doğrultusunda hareket ederdi. Fakat gözlemlediğim kadarıyla, gerek ekip olamama gerekse çalışanı şirkete bağlayamama sebeplerinden ötürü, Türkiye şartlarında söz konusu uyumu yakalayabilen şirket maalesef yok.

Türker Okay’ın da dediği gibi, iş hayatına yeni atılmış genç bir arkadaşımızı gözlemlediğimizde, ki kendimden de örnek verebilirim, işe başladığı ilk zamanlarda canla başla çalışır, ortaya mükemmele yakın işler çıkarmak için çabalar. Bunu, herhangi bir ödül veya takdir almak için değil, ilk aşamada çalıştığı şirketi kendi şirketi gibi benimsediği için yapmaktadır. Her ne hikmetse çalışanların bu ilk heves ve bağlılıkları zamanla yok olmakta, kalp kırılıp durmakta ve şirket ölmektedir. Burada, şirketlerin çalışana gerekli değeri vermediği ve hevesli çalışanların çabalarının sonuçsuz kaldığını görmeleri ile şirketi umursamamaya başladıkları için kalp ritminin önce yavaşladığını sonra da sonsuza dek durduğunu söyleyebiliriz. Aksine, çalışanlar işine ve şirketine şevkle bağlı ise, yapabileceklerinden korkun, ey rakipler 🙂

Diyebiliriz ki motivasyon candır, aidiyet kalptir; şirket ise, bu mükemmel uyumla vücuda gelmektedir.

Bugünlük benden bu kadar. Mutlu bir yazı olacağını düşünmüştüm, fakat yazım hüzünlü bitti. Ne diyelim, gerçekler acıdır..

Şirketlerin kalplerinin durmaması dileğimle,

Not: Başta biricik ablam olmak üzere, dünyanın en kutsal mesleğini icra eden tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun.

Sevgiler..

Share This:

Kategoriler: İK

2 yorum

Gökhan Yılmaz · 24 Kasım 2013 22:46 tarihinde

Merhaba arkadaşım

Yeni yazını görünce mutlu oldum.Blog konusunda düşüncelerimi biliyorsun tekrar etmek istemiyorum 🙂

Kongrede olmanı çok isterdim.Bende ik blogger arkadaşlarla İrem hanımın konuşmacı olarak yer aldığı Çalışan Bağlılığı oturumuna katılmıştım.Mükemmel geçti.İrem hanımın sunumu gerçekten keyifli ve bilgilendiriciydi.

Senden ricam Mor Zeytinliği yalnız bırakma.

Senden daha çok ik yazıları bekliyoruz.

Sevgi ve selamlar

Gökhan Yılmaz

GençEmekli · 27 Kasım 2013 11:28 tarihinde

Yorumlarına katılıyorum. Akıcı ve anlaşılır diline hayranım. Ellerine sağlık. Yeni yorum ve yazılarını bekliyorum. Sevgilerimle. Ş.Erdoğan

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.