Herkese Merhaba,

Tüm işe alımcılar, hatta hayatında bir kez olsun mülakata katılmış tüm adaylar bilir. “Nasıl bir kariyer hedefliyorsunuz? Şirketimizden/pozisyondan beklentileriniz nelerdir? Nasıl bir iş hayal ediyorsunuz?” gibi soruları tüm işe alımcılar mülakatlarda adaylara yöneltir. Adayın hayalleri ve beklentileri bizler için önemlidir, karşılayıp karşılayamayacağımızı o esnada sadece biz biliyoruz çünkü. Şirketi, pozisyonu ve kendi beklentilerimizi adaya doğru bir şekilde anlatmak da asli görevimiz.

Görüşme esnasında herşey yolunda gitse de, yani karşılıklı beklentilerin karşılanacağı düşünülse de, çalışmaya başlayan arkadaşımız bir süre sonra umduğunu bulamayıp mutsuz olabiliyor ve bu durum çoğunlukla istifa ile sonuçlanabiliyor. İşte burada, tabir-i caizse “Ne umdunuz? Ne  buldunuz?” sorusunu ayrılmak isteyen arkadaşımıza sormak gerekiyor. Mümkünse ayrılma kararından emin olmadan önce, mutsuz olduğunu hissettiği anda derinlemesine bir sorgulama yapmalıyız.

Peki ayrılmak isteyen mutsuz arkadaşımızla iki “arkadaş” gibi sohbet ederek bu soruları sorabiliyor muyuz? Sanmıyorum. İşe alım mülakatlarına verdiğimiz önemi, maalesef çıkış mülakatlarına vermiyoruz. Bir sonraki işe alıma ve şirketin kurumsallığına olumlu katkılar sağlayacağını unutuyoruz. Yazımı okumakta olan her İK’cının ya da herhangi bir bölüm çalışanının, şirketlerinde çıkış mülakatı yapılıp yapılmadığını düşünmesini rica ediyorum. Eminim sayı oldukça azdır.

Bu aşamada, öncelikle İK’nın korkulmayacak, aksine İK çalışanlarının görüldüğünde diğer bölüm çalışanlarının mutlu olmalarını sağlayacak bir bölüm olması için çalışılması gerekiyor. “İK Pazarlaması” dediğimiz şey işte tam da bu.

Özellikle perakende sektöründe, İK sahaya iniyor ve herhangi bir şubeyi ziyaret ediyorsa; “ya bir çalışan disiplin suçu işlemiştir ya müşterilerden şikayet gelmiştir ya da mutlaka sıkıntılı bir durum olmuştur.” Aynı şekilde diğer sektörlerde de, İK bir çalışana telefon ediyorsa; “Ya uyarı için ya da işten çıkarılmak için çalışanı davet ediyordur.” İK’ya olan algı maalesef bu yönde. Bahsetmek istediğim, İK’nın bir nevi çözüm merkezi olması ve bu algıyı şirket geneline yayabilmesi. Eğer İK olarak bu algıyı yıkabilirsek, çıkış mülakatlarını da hakkıyla yapabiliriz.

Çıkış mülakatı, daha samimi bir isim kullanalım, ayrılış sohbeti yaparken çalışma arkadaşımızın gözünden görev, işleyiş, şirket, çalışma ortamı, ekip ve yöneticiye dair çok şeyi ve mutsuzluk sebebini öğrenme fırsatı yakalayabiliyoruz. “İşe başlarken ne hayal ettin? Niçin bu işi kabul ettin? Beklentilerin karşılandı mı? Hayallerin gerçek oldu mu? Olmadıysa sence neden? Ne yapmamız gerekir?” gibi sorularla sohbeti derinleştirmeli, çözüme kavuşturmalıyız.

Aslında bu gibi sohbetleri ve sorgulamaları periyodik olarak tüm çalışma arkadaşlarımızla yapmalıyız, ama.. Ah, hep arkasına sığındığımız şu zaman darlığı olmasa 🙂

Şimdilik benden bu kadar. İşyerinden bir arkadaşımın evlilik merasiminde yanında olmak için hazırlanmalıyım 🙂 hepinize mutlu bir pazar diliyorum.

Sevgiler.

Not: 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’mız kutlu olsun 🙂 Ve bugün 24 Nisan…

Share This:


0 yorum

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.