Değerli Okuyucularım Merhaba,

Son yazımda 2015’ten beklentilerimizi ve hedeflerimizi belirlememizi istemiştim. Bunu muhtemelen hepimiz gizli bir şekilde yaptık, ama ben burada hedeflerimden birini açıklayacağım; 2015 yılında bloguma daha fazla vakit ayırıp ayda en az 1 yazı yazma hedefi koymuştum. Ocak ayı inanılmaz bir yoğunluk içinde geçtiği için son günlere kalmış olabilir, fakat gururla paylaşıyorum ki işte karşınızda Ocak ayının yazısı..

Geçenlerde işyerinde fikirlerine değer verdiğim bir arkadaşım bana okumam için bir makale gönderdi. Makale para/mutluluk ikilemi ile ilgiliydi. Buyrun makale şöyle.

Hepinizin bu ikilem karşısında “hmm” deyip bir düşündüğünü tahmin ediyorum. Hatta çoktan eskittiğimiz Geleneksel Yönetim Anlayışına inanan X kuşağı arkadaşlarımın “tabi ki para” dediğini duyar gibiyim. Ama unutmayın arkadaşlar sabırsız, özgürlüklerine düşkün, sıkılgan, esnek, kural tanımayan bir nesil olan Y kuşağını iş hayatında yönetmeye başladık, hatta çok kısa bir süre içinde süpersonik Z kuşağı iş hayatında yerini alacak. Dolayısıyla “mutluluğun karşısında para da neymiş” dediğimiz günlerdeyiz aslında. Bahsettiğim makale tam da bu konu üzerine.

Son dönem yapılan araştırmalar göstermiş ki, çalışanlar kendilerini mutlu eden yöneticilerine bağlı ve şirketlerini benimsemiş durumdalar. Çünkü günün önemli bir kısmını işyerinde geçiren çalışan, rahat etmek ve huzur bulmak istiyor. Böylece, daha verimli çalışacağına emin olarak paranın kendiliğinden geleceğine inanıyor. Bu döngüden hareketle, şirketler de mutluluk & para ilişkisini benimsemek zorunda, nitekim mutluluk parayı peşi sıra getiriyor.

Yeni nesil yabancı şirketlerde uzun süre önce farkına varılmış olan çalışanların mutluluk gereksinimi, beraberinde “Mutluluk Departmanları”nı getirmiştir. Hatta küçük bir departmandan öte Başkanlık seviyesine ulaşan Chief Happiness Officer (CHO) pozisyonu bile bulunmaktadır. İleri görüşlü bu şirketler, en önemli maddi olmayan entelektüel sermayeyi yani insan kaynağını mutlu etmek için inanılmaz yatırımlar yapıyorlar. Biliyorlar ki uzun vadede hem çalışanlar, hem de şirket kazanacak. Olumlu sonuçları deneyimledikçe yatırımlarını artırmaya devam ediyorlar.

Türkiye’de durum nedir derseniz, kabaca iç güveysinden hallice diyebiliriz. Neyse ki bu konuda ilerlemeyi hedefleyen güzel insanlar da var. Turkkariyer Yönetim Kurulu Başkanı İlham Süheyl Aygül, Türkiye’de CHO kavramını yaymayı başarıyor. Günümüzde az sayıda kurumsal firmada karşılaştığımız ve İnsan Kaynakları ile birlikte hareket eden İç İletişim ya da şirket tarafından farklı bir isim verilen bölümler tamamen çalışanların mutluluğuna yönelik uygulamalar hayata geçiriyorlar.

Yapılacak iş aslında basit; empati kurmak. Siz olsanız ne ile mutlu olurdunuz? Hayal gücünde sınır yok, yeter ki mutlu etmek isteyin 🙂

Şirketlerde olması gerekenlerin gerçekleştiği günler dileğimle,

Özlemişim sizi 🙂

Share This:


1 yorum

alicevatunsal · 14 Şubat 2015 22:25 tarihinde

Güzel yazı. Tebrikler

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.